Beluga İç Mimarlık’ın kurucusu Ergün Yıldırım'ın; Ankara’da on sekizinci yüzyıl Fransa’sını yaşatan L’avare Sahne ve L’avare Sokak projelerinin detaylarını paylaştığı, 4 Ekim 2022 tarihli MAG Dergi röportajı...
Öncelikle kendinizden ve Beluga İç Mimarlık’tan biraz bahseder misiniz?
1976 yılında Ankara’da doğdum. 1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezun oldum. Ankara’da, önemli bir firmada, mesleğin pratiğini öğrendikten sonra, on yıl sürecek bir ortaklık kurarak, ilk firmamı açtım. Ev, ofis, güzellik salonları, sağlıklı yaşam kompleksleri ve kontrol merkezleri yaptıktan sonra 2013 yılında kendi firmam olan Beluga İç Mimarlık firmasını kurdum. Türkiye ve yurt dışında, sahne tasarımı, restoranlar, kontrol odası, kriz masası, spor merkezi, ofis, muayenehane, otel ve ev tasarımları konusunda pek çok önemli çalışmaya imza attık ve halen çalışmalarımıza büyük bir istekle devam etmekteyiz.
Beluga ismi nereden geliyor?
Ben su altı aşığıyım. Kendimi bildim bileli okyanusların derinlerinde, binlerce, milyonlarca canlı olması ve o gizemli atmosfer hep çok ilgimi çekmiştir. Hatta çocukluğumdan beri çizim yeteneğim olduğu için, defter kenarlarına su altı canlılarını resmederdim. Hemen her su altı canlısını araştırır, okurdum. Bu ilgi gün geçtikçe büyüdü tabii ve doğal olarak, iç mimarlık firmamın kurumsal kimlik çalışmalarını yaparken çıkış noktamız, aynı zamanda hobim de olan su altı dünyası oldu. Daha spesifik olarak bir balina türü olan Beluga’dan esinlendik. Beluga’nın yalınlığı, sadeliği, detaycılığı ve yaşam tarzı, hayat felsefemle ve tasarım çizgimle de örtüştüğü için ilham kaynağım oldu. Logomuzda, Beluga’nın kuyruğunu öne çıkartmamızın sebebi ise kuyruğun yön verici bir işlevinin olması. Bu anlamda biz de Beluga İç Mimarlık olarak, müşterilerimizin hayal ettikleri soyut mekânları gerçekleştirmelerinde onlara yön vermeyi ve gerçekleştirmeyi düstur edindik.
L’avare Sahne’den sonra L’avare Sokak projesini de tamamladınız. Proje hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?
L’avare Sahne; eğlence sektöründe, “Dinner Theater” formatının Ankara ve Türkiye’deki ilk örneklerindendir. Konsepti geliştirirken, Fransız komedi dükkanlarından esinlendik. Mekân, 2016 mayıs ayında faaliyete geçti. L’avare Sokak projesi ise bundan tam iki sene sonra, L’avare Sahne’nin devamı niteliğinde ama bambaşka bir konsept ile yaratıldı. Yaratım sürecinde, mekâna gelen insanların, adeta bir tiyatro metni okurmuş gibi, bu mekânı deneyimlemesi amaçlandı. Dinner Theater kavramının odağında “tiyatro” olduğu için, dramatik metinlerdeki, “serim, düğüm, çözüm” tekniği, tasarım kurgusunun omurgasını oluşturdu. Yer yer görsel ikonlarla, yer yer işitsel yollarla kullanıcıların mekân içindeki her bir tasarım unsurunu, sanki mekânın ve mekânda izlediği oyunun bir parçasıymış gibi deneyimlemesine olanak sağlandı. Bu fırsatla, Ankaralılara bir de müjde vereyim: L’avare Sahne ve L’avare Sokak’tan sonra, bundan bir sene önce projesine başladığımız, L’avare Alice’in de uygulama sürecinin sonuna yaklaştık. Şunu söylemeliyim ki bu projeler, Ankara ve Türkiye bağlamında öncü projeler olup, benzer işlevlerde mekânlar için kılavuz niteliği taşıyacaktır.
Mekânın tasarımında ilham aldığınız noktalar nelerdi? Nasıl bir atmosfer yaratmak istediniz?
L’avare Sokak’ın konsept tasarımları, “sahneyi sokağa taşımak” fikrinden yola çıkarak filizlendi ve 1645-1895 Paris sokaklarını bir mekâna sığdırma hayaliyle gelişti. Tüm Paris’i ve iki yüz elli yıllık bir dönemi, iki yüz m2de yaşatmak ve hissettirmek kolay olmayacağı için, bazı sembolik yapılar (geleneksel Fransız evleri, terzi, pastane, şarap evi, kitap dükkanı ve ünlü Palais Garnier binası), mekân ve metrajlara uygun bir şekilde tasarlanarak uygulandı. L’avare Sokak’ta sahne, sokak kültürünü yansıtmak adına dairesel formda düşünüldü. Yaratmak istediğimiz temaya göre, mekâna girildiği anda, misafirleri, psikolojik olarak iç mekân kurgusuna hazırlamayı amaçladık. Bunu, girişte kullanıcıları karşılayan ikonlarla elde ettik. Şüphesiz, bir mekâna girince ilk olarak atmosferinden etkilenirsiniz. Bu açıdan, daha girişten itibaren bu etkiyi ve ilgiyi yaratmaya çalıştık. İçeri girildiğinde ise Ankara’nın şehir yapısından uzaklaşıp, adeta bir Fransız sokağında sergilenen bir oyun izleniyormuş hissi yaratmayı hedefledik. Takdir edersiniz ki sokak-sahne ilişkisini kurmak, boyutsal açıdan zorlayıcıydı. Bu sorunu gökyüzü metaforu ile destekledik. Işığı doğru kullanarak gökyüzü kurgusunun gerçekçiliğini artırdık ve kullanıcıların daha ferah bir deneyim yaşamalarını sağladık. Işık, bizim tasarımlarımızda çok önemli bir yer tutuyor, çünkü doğru ve yerinde kullanıldığında, her mekânda istediğiniz atmosferi yaratabilirsiniz.
Burada, müşterinizin isteklerini kendi anlayışınızla nasıl birleştirdiniz?
Bir tasarımcının zorlandığı bir konudur, müşterinin isteklerini özümseyip anlamlandırmak. Biz bu konuda şanslıydık, çünkü müşterimiz bize hayallerindeki mekânı ve kurguyu anlattığında, aynı heyecanı paylaşabildik. Aramızdaki iletişimin sağlıklı olması ve verimli toplantılar sonucunda iki taraf için de aynı dil konuşulur oldu. Müşterimizin tiyatrocu-yönetmen olması ve çocukluk hayali olan “kendine ait bir sahne” fikri uzun yıllar plan yapmasına neden olmuştu. Bu planlar ve hayaller, konsepti geliştirmemiz adına bize sağlıklı ipuçları verdi. Müşteriyi doğru şekilde algılayıp tüm isteklerini fazlasıyla geliştirerek konsepti ve tasarımları uygulamaya geçtik.
Projenizde tasarıma nereden başladınız? Nelere ihtiyaç duydunuz?
Bir restoranda konsept ve atmosfer kadar önemli bir diğer konu da fonksiyondur. Mekanik, elektrik ve mutfak projesinin kusursuz planlanması konseptin sunumu, yaşanması ve sürekliliği için hayati önem arz eder. Bundan dolayı konsept gelişimini diğer fonksiyonlarla eş zamanlı olarak yürüttük.
Tiyatro ve sahne tasarımlarında en önemli nokta nedir? Sahnedeki sesin mekânın her noktasına ulaşması için nasıl bir çalışma yaptınız? Teknik tasarımı anlatır mısınız?
Başarılı bir tiyatro ve sahne tasarımında önem arz eden tek bir nokta yoktur fakat mimari için en çok önem arz eden, kullanıcı veya izleyicinin mekân içindeki konforudur. Rahat oturum, kesintisiz görüş açısı, mekân akustiğinin kalitesi keyifli bir seyir imkânı sağlar. Sahneyi yapay bir şehrin ortasına kurduğumuz için, duvarlarda, tavanda ve zeminde kullandığımız malzemeler, sesin ne fazla yutulmasına ne de yansımasına neden olacak yoğunluk ve açılarda seçildi. Sahne ve şehir dekoru oluşmaya başladıkça yaptığımız ses denemeleri ile doğru ses dağılım ve duyumuna ulaştık.
Renk seçimi, sahne ışıklandırması ve salon biçiminin ilişkisini nasıl korudunuz?
Mekânda genel olarak Paris dokusu kullanıldı. Sıcak bir ortam yaratabilmek adına da toprak ve pastel tonları tercih edildi. Kurguladığımız sahnenin, sokak ortasında ve dairesel olması nedeniyle sahne etrafına yerleştirdiğimiz sokak lambaları üzerinden profesyonel sahne aydınlatmasını gerçekleştirdik.
Geri bildirim: magdergi.com/roportajlar/mekanda-fransiz-esintiler/